14 Nisan 2015 Salı

Beklemenin İlkel ve İnsani Düzeneği

Burada beklemek, zaman ve mekan. Peki ya bunun aksi durumları?
Haddinden fazla bekliyorum bu aralar, vıcık vıcık bir beklemek bu, biraz romantik bir iş. Dahası bu beklemek istediği kadar dönemsel gözüksün, hiç de öyle değil aslında. Şu futbol takımlarının gayri-hukuklarından, gayri-sosyolojilerinden kalan bir şey; ezeli ve ebedi. Beklemek, taa başından beri insanın giydiği bir tereke. Bir dipnot bitmezliği, yetmezliği. Her gün bir beklemek-beklenen terekesinden çekip çıkarıyoruz şu yaşamı, dahası onun gecikmişliğinden ve gelecekteliğinden de. Öyle salt şimdinin fiili bir tecrübesi değil bu olay, zamansal, evet gayri-sosyolojik bir olay. Belki de şu türden bir şimdi; toplam bir yaşamı kat eden bir şimdinin fiili tecrübesi. Ki bu olay şimdi de tecrübesizlik olarak yaşanır, yaşamın direncine karşı herhangi bir tahvil geliştirme gücüne ket vurabilir, tecrübesizdir ve afektiftir. 

Şu beklemek denilen ilkel ve insani düzenek yaşamın en temel direnci olsa gerek. Dahası bu hususla, yani yaşamın tümlüğünü kat eden bir şimdinin fiili tecrübesinde tarihsel olarak beklenen ve beklenmeyenlerde inşa edilebiliyor. [Yağmurun yağmasını beklerken sel olmasının beklememek vesair.] Bunun adına belli türden bir toplumsal demek gerekebilir. Fakat bu türden bir beklemek heveskar ve yüzeysel bir beklemektir. Burada hiçbir afektif bir düzenek yok, yani evet karşımdaki kız arkadaşım şunu dedi ve olaylar gelişti gibi, bunda bile yok. Karşıdan gelen adamın bakışları söz gelimi, onda var. Daha önce kurgulayamadığım, dahası bu oyunun birer temayülü olarak da oyuna dahil edemediğim şeyler. Onlar yorucu işte. Fikrin doğumu ve gelişimini engellemeyebilir. 

Ne yapacağımı bilmemek, beklemenin düz dünyasına eğri büğrü çıkmanın, karşılaşmanın dışında pek de bir şey değil. Ha bu hususta yani beklemenin düz bir doğrudan yola çıktığı bir noktasında kendinizi saçaklanmış, evet dağınık bir şekilde bulabilirsiniz. Beklemek denilen şu olay; fikrin kendisine ket vurmaktan başka bir şey değil. Şimdi bunu tecrübe mi ediyoruz? Toplumsal tanım bunun böyle olduğunu iddia eder. Susalım. Kepenkleri kapatamıyoruz, bekliyoruz...

Bir de şu beklemek denilen zımbırtının mekansal hüviyeti nedir. Bir yerde, söz gelimi Ankara Garında mı bekliyorum, dahası kimi? Treni, sevdiğimi, gitmeyi, görmeyi, geri gelmeyi, bilmem hangi anı mı? Bu sözünü ettiğim anlamda, yani beklemenin bir imge etrafında beklenildiği, zaman ve mekansızlaşarak ,ilkel bir düzeneğe gönderme yapılarak beklemek en zor iş...Evet bu fikir denilen işin-olayın doğmasına, çalışmasına, yaşlı olmasını bir kaç şekilde engelleyebiliyor. çıkmaz da bu, yorucu olan da bu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder