27 Nisan 2015 Pazartesi

Yaşamın Ucunda. İnsanın Ucu-Bucalığında. "Buca"mı Bucak mı?

Ümit KIVANÇ / http://www.ipernity.com/doc/gecetreni/37399996/in/album/459945
Nerede saklı belli değil, nerede kararlı belli değil, kararsız o da belli değil, beli bükük, belli değil. Belli, belli değil. Dumanı üstünde, heyecanı bakir, zamanı yaya, yayalığı uzun. uzun ve devir kısalığında, bir oltanın ucunda, balık ucunda, iş, kaçış, tuzak, ucunda. Heyecan tam da kıçında, beklemek sonunda, gelecek uzunda, kısa şimdi de, müzik herşeyde, en çok da kimsesizde, onu da herşey sahiplenir, ne de olsa... Evveli derindir, sabrı kısadır, heyecanı -gene- uzundur, zamanı hep yayadır, yayalığı hep zamandır. Bir oyun oynuyor, kalabalığın içinde, kendi kendi haline /kısmen/ değil ama, bir ders ortasında, sözün doğrultusunda, ucunda, kıyısında, kıçında, içinde, notlarında. Saçmasapanlığında, saçmasapalığında, sapalığında, seviyor orayı, iş başlıyor, hayatın direnci, kentin içinde, insanların kalabalığında, telaşında, savrukluğunda, güçlülüğünde, güçsüzlüğünde, arabaların çokluğunda, kaldırımların kalabalığında, kiminin yol ortası duruşlarında... Bir oyun oynuyor, kendini unutuyor, kitabın, yazının, kenarın, kıyının ucunda, yaşamın ucunda. Yaya zamanı keşfediyor ucunda, bir sesin tizliğinde, ucunda kitapların, ucunda, sözlerin ucunda, zamanın en ince ucunda. Sonra, sonralıklarda, en dipte varlığın ucu bucalığında. Sonra kentin içinde, insanlar arasında, geçişlerinde, şaşkın, ördek, yavrusu mu gibi?, kıçında, gitmelerde, gülmelerde. En çok da bir çocuğun elindeki kalemle, bir kağıda değil ama eline bir şeyler yazıyor olmasında, işte o zaman -gene- hayatın ucunda, direncinde keşfediyor yaşamı, dahası sanıyor. Ondan uzaklaşacak, bir hayli öteye gidecek, üzerini topraklar örtecek, yeni bir yaşam direnci gelip oturacak. O da geçecek, geçen geçiyor, konuşmalar, susmalar da öyle, geçen geçiyor. Fotoğraf büyük iş görür bunlar arasında, yoksa ucundamı, dahası en çok ucu, bucalığında...Öğle araları, gün sonları, z raporları geçiyor. Müzik dinlemek geçiyor, çay içmek geçiyor, tünelin ucu geçiyor, tünelin ışığı geçiyor, biz, bire bir, bire sıfır, bire elli geçiyor, sıfıra sıfır geçiyor. Bir öğrenci geçiyor zamanın koridorlarında, öğrenecek, ona not verenler var, sıkıyorlar, dahası beklentileri var, gözleri üstünde, varlıkları ise soğukluklarında, samimiyetsizliklerinde, o yok, bulamazsın, burası öyle bir yer, öyle bir koridor. Kimse kimseyi bilmiyor, bu uğurda bir bilmeyi göze almamışlar. Neyse, şu kent misali, şu çocuk misaliyle hep birleşiyor, çocuğun gözleri çok güzel, bakıyorum, büyük, yakışıklı değil ama gözleri bir başka, büyük, iri, yanında ablası, her geçene bakıyor, kılık, kıyafetine, dikkatle bakıyor, soyuyor kavramlarıyla, ön yargılarıyla. Bir deneyimi var, çocuk bununla ilgilenmiyor, otobüs gelene kadar elinde bir kalem, kağıt yok, eline yazıyor, bir iki ofluyor pofluyor, ablasına bir şeyler soruyor, etrafa biraz az bakıyor, otobüsü gözlüyor ama. Bir geleceği var, şimdi de meşgul, dahası asılı... O çocuğa bakalım, şu otobüste uyuklayana, çantası sırtında uyukluyor, okuldan çıkmış, belli ki evine, gidecek. Ana yola yakın bir yerde iniyor, otobüs içerilere kadar girmiyor, kendi durağına gelene kadar uyukluyor, sallana sallana, şirin bir uyku, eli yüzü düzgün, hakkedilmiş, ulu orta herkesin içinde, durağından önceki bir durağa göre ayarlanmış uyku, ona kalkıyor, bir iki etrafa bakış, sonra ayağa, ayaktanda düğmeye, uzanıyor, basıyor, "duracak", durunca iniyor, bir açık tarladan evine gidiyor, gidecek, gitmeli...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder