![]() |
[gene] bir gün ayakta bekleneni ve beklenmeyeni bekliyorum. |
Yazı, kışı beklediğimiz gibi özlemi de bekleriz.
hatta,
beklemeyi de bekleriz.
Zaten beklemek başlıca bir iş edindiği/edinildiği için süreçseldir. Ve doğrudan doğa/tarih ikilisinin derinlikleri aynı olan bir havuzda suya girişten önce esneme hareketleri yapması kadar narindir de. Evvela herşey beklenir, yağmurun yağması beklenir, çocuğun doğması beklenir, çocuğun büyümesi beklenir, devrimin olması beklenir: gitmek beklenir, gelmek beklenir. Ama bunlara bütün olarak bunların yönelimselliğinden kaynaklanan/ona içkin olarak bir beklenmeyenler dizisi de beklenir. Doğaya içkin olarak tarihsel varlık olan insan, bu beklemeler arasında dolanıp durur, zira her bekleme karşıt türden bir beklenmeyeni yaratabilme potansiyeline de sahiptir. Beklemek ve beklenmeyen bu açıdan çift başlıklı ve dönüşümlüdür. Beklediğimiz şeyi/varlığı [en çok da fikri] beklerken araya bir beklenmeyen mutlaka müdahil olur, yaşam felsefesi denilen [lebenswelt] mesele bu beklenen ve beklenmeyenin araya karışmasından dolayı biraz gerginleştirerek, savunmada hata yapma olasılığı yüksek miktarda sayısallaşacak bir edimi taça veya fikri düşünsel süreç olarak ideolojiye/nesneye gönderir. Beklenenin yol açabildiği, onun olası imkanlarına dahil olan/hatta bizatihi araya karışmak zorunda kalan beklenmeyen bu noktada beklenin üretken ihtiyatlılığına karşı sözünü gruba gönderir. "Grup"/kitle fikri bu noktada pekala sosyal cemaat olabildiği gibi, kişinin kendisi, [lebenswelt'i], deneyimi de olabilir. Topluma bakarken kuracağım ve doğrudan harekete geçip/yönelimsel fail etkinliği kazanabileceğim hareket bu beklenenin ve beklenmeyinin öngörüsü ile ilerler. Ne kadar çok beklenip, onu ilişkisel olarak beklenmeyenin üretken koşullarıyla düşünmeyi öğrenebilirsemse/bunu yaşamın şu veya bu halinde keşfedebildiğim takdirde doğrudan yaşamın ve bizatihi bir tarihin içine girmiş olurum. Zaten evvela o tarihin içinde olmama rağmen bu beklenen ve beklenmeyenin yapısal konfigürasyonlarına müdahil olmam, tarih/tarihsellik denilen meseleyi sosyal bir konum olarak tesis edebilmem, beklenen ve beklenmeyenin müşahedesine borçludur kendisini. Bu da ancak beklenen ve beklenmeyene dair her zaman yatırım yapan: fikir, düşünsel süreç, affect, bilme eyleme, üretmek gibi sözcüklerle kendini zaman zaman bize gösterir. Beklenen beklenmeyeni yatay kesebildiği gibi, beklenmeyen beklenini dikey kesebilir, neyin neyi/nesi nasıl kestiğinden önce bizim [güzel birini keser gibi!] bekleneni ve beklenmeyeni kesmemiz gerekiyor [buraya bir ara pragmatizm firmasının reklamı gelecek!]
Beklenene yapılan yatırım beklenmeyenin müşahedesince, ona atfen sağlamlaştırılabilir. Beklenen her vakit/hergelesinde bir beklenmeyeni sofrasına davet eder. Telaş sözcüğünü bu noktada beklenin beklenmeyenle ilişkisince ayrıştırabiliriz. Bütün bunlara hasıl olan, düdüğü çalan soru şu: toplumsal dünya benim yaşamdünyama/sarandünyama, bir noktaymışım gibi göründüğüm bir noktaya kadar gelip, beni [dolayısıyla benim bulunduğum toplumsal konumuma bakmayı da ihmal etmeyerek] nasıl ve hangi sebeplerle harekete geçirip yönelimsel fail yapar? Bu noktadan sonra tarihin zorunlu bir parçası olma mücadelemiz ve sosyolojinin ve zorunlu bir sosyal felsefenin anlamlı bir süreç olduğunu/arayış olduğunu fark ederiz. [Not italikler kafamı döndürdü. Ama iyi bir şey bakmayın öyle!]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder