2 Ocak 2015 Cuma

Tekrar Eden Verimlilikten İncelikli Bir Verimliliğe: Yolculuk


Afyon/Dinar tarafında bir yerler -Bugünden-.


Her ne şartta/şartlarda olursa olsun aslolan devrim yapmaktır.

Van, bir yanıyla güzel ama bu "bir yanıyla güzel"e katılmayan başka bir yanıyla da bestecinin "kahır dolu bir mektup" dediği bir bahisle de şarkısını söyleyebiliyor. Yaşadığım (ki aslında Vanlı olmam hasebiyle) kaldığım dönemler boyunca, en yakın tarihle -2011-2015- şehre gelmek pek heyecanlı bir meseleyi gündeliğinin başlığı olarak atmamışken şehirden -en çok da otobüsle Edremit/sahilinden-usulca gölüne (ama aslında "denizine") bakarak uzaklaşmak pek hüzünlü şeyler söylüyor bana. Başından beri şehre gelmek pek heyecanlı değilken, şehirden ayrılmak hüzünlü. Gene bir yanıyla Van kendisine eklemlenmiş doğa/doğal güzelliğiyle sürekli bir devrim veya affect halinde eylerken orada yaşayan insanların kendi çehre ve çevrelerini doğallaştırmalarıyla [Az gidip uz giderken göreceğimiz gibi, toplumbilim/sosyoloji denilen bahis en çok bu doğanın içinde yaşayarak ama en çok da bu "toplumsal söyleşinin" doğallaştırılmasına dair bir bahis yüklenir ve bu "bahsi yükseltir". Daha sarih bir şekilde: bütün bir toplumbilim mesaisi veya sevdası doğal olanın/saf doğanın ama o doğanın içindeki toplumsal eyleyicinin/insanın kendi yapıp etmelerini doğallaştırmalarında/habi-tuşlarında/habitus ve bunun süreçleriyle ilgilenir, her toplumbilimsel mesai yaşamın içerisindeki doğa ve doğallaştırmaları müşahede eder.] karşıt bir devrim de sergiler.
Ama mesele bu olduğu kadar bu da değil daha çok. Bununla da bitmez, bütün bunları müşahede eden kişide bu doğallaştırmanın bir nebze de olsa yemeğe katılan tuz/biber kadar tuzu biberidir/parçasıdır. Ama gene ona en çok düşen ince bir verimliliği ne yapıp edip arayıp dururken inceliktir, incelikli bir paramparçalıktır. Aslolarak yaşamak [yani doğanın sürekli yapıp ettiği sonsuzca bir devrimin bir parçası olarak yaşamak] düşünen bir özelliğimiz olması hasebiyle/hatta eylemden önce ona maruz kaldığımız ve bu doğa/doğallaştırma sürecinin her iki tarafında da oyun kurucu olan zaman kavramının izdüşümlerinde yaşamak bu noktada zaman kavramının "toplumsal söyleşi"den daha önce ne söyleyecekse söyler. Tam bu aradalıklarda, mecburi/maruz kaldığım affectler halinde insan hem şaşmaz bir varlığın hem de [doğa karşısındaki hatta doğallaştırmalar karşısındaki zıtların potansiyel habituşlarında] şaşkın/potansiyel bir varlığın salınaduran bir adıdır.

Ama mesele bu olduğu kadar bu da değil daha çok.  Peki, o zaman mesele ne, nerede salına durur?
Galiba yolculuk denilen gitmek, gide gitmek, baka gitmek, fiilinin altını, üstünü, sağını, solunu sürekli çizişinde/salına durur. Herhangi bir aitliği şu veya bu sebeple dahil olurken, bu aitlikten gitmenin/kopmanın ne demek olduğuyla ilgimize dahil ediyor kendisini, zorla, kendisini sürekli tekrar eden incelikli bir verimlilikle. Yolculuk yapıyor olmanın önkoşullarından/önverili birisi kendiliğindenliğe dair bir unutuşun içine dahil olmayı sıklıkla yapıyor olmaktır. Bunu yolculuğun hem doğal hem de doğanın doğrudan içinden yapıyor olmasına borçlu gibiyizdir. [sürekli bir yolculuk halinde değil miyiz ki zaten; okula giderken veya bakkaldan ekmek almaya giderken?] Bizi sürekli meşgul eden bir büyülenmeye daimi olarak hazır olmamızın [ki bunu doğallaştırmalardan uzakta ama doğrudan doğanın içinde seyir aralarak] gene bir ön ve uzama dair bir koşulu da vardır; affectler/yani Spinoza'nın doğrudan hedef aldığı "iyi etkiler" veya "kötü etkiler" bizi etrafına-çitine/seyrine doğru sürüklemeye hazırdır.


Dışarıyı içeriyle anlmaya çalışırken
Dolayısıyla, yolculuk yapmak veya sokaklarda yürümek, okula veya ekmek almaya giderken bizimle sürekli bir gölge halinde dolaşan işte o affectlerdir. Ki o affectler olmadan yaşayamaz veya yaşatamazdık. Kötünün kudretini/varsıllığını tekrar edebilecek kötüyü veya iyinin kudretini/müşahedesini süreklileştirecek yaşamsal iyi/kötü=affectleri. Bütün bunlar bizim varoluşumuza içkin olduğu gibi bizimle de bitmez, bu bahis hiç bitmez. Hep böyle devam eder: bilinenden/ama en çok da tanıdık olandan [HENÜZtanınamayana/bilinemeyene yolculuk. Süreklileştirilen bir yolculuk ancak tekrar eden verimlilikler namına var olur, her tekrar eden verimlilik bizim yaşamsal doğallaştırmalırımızla birlikte bizi de var eder. Var olma hali o zaman benim hissettiğim anlamda düşünen varlığın/Spinoza diliyle affect halindeki varlığın var olma halinde doğru geniş bir okyanus içerisinden yelkenliyle yolculuk yapmaya benzer. Gene bir yolculuk kendinde, ama kendinde de yetmeyen folklorik inceliklerin bir yere taşınmasıyla kaba-ham bir yolculuğun incelikli folklorik kategoriler/koleksiyonu olan ince affectlerle de yapılır. Her ne kadar benimle/yanımda hareket eden saiklerim ve meselelerim varsa benim onlarla hareket ettiğim ön saikler veya geçişliliklerde söz konusudur. Bütün bu olup bitenlere/ama aslında hiç de olup bitmeyenlere dair ne anlam atfedeceğimiz bizim varlığımızın tekrar eden verimliliğince şekillenir. Gene bütün bu ham veya incelikli koleksiyonu örten/açık etmeyen bir dil veya dilsel yapıyı muhteva eden kültürel atıflar "toplumun söyleşisinde" kazanıldığı gibi kazanılırken orada da bırakılabilinir. Bütün mesele veya aslında bütün olmayan bir mesele bütün bu inceliklerin ayrışmasına/en çok da ayrıştırılmasınca anlaşılabilinir ancak. Gene bir yolculuk yaşamın/doğallaştırmanın kapladığı gri bulutların altında tekrar eden verimliliğin çok az tekrar eden incelikli bir verimliliğe dönüşümlü açık bir gökyüzüdür, gökyüzündedir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder