5 Aralık 2014 Cuma

Henüz Bu Değildi, Ötekiydi Yaşam!


Kitap okuduğumdan çıkardığım ders miydi, öğüt müydü, yoksa beyhude bir aşırılıkmıydı yaşam, henüz bilmiyordum. Ama bilmeye dair birşeyler henüz bilinmez zaten, içindeykende bilinmez, üyesi veya mütevellisiykende bilinmez. Ama birşeyler gene az çok bu bilinmeyenliğini üzerine almadan önce bilinir, yok bilinmez, hissedilirdi. Kayıt dönemiydi, herkes kayıt yapmak için ne yapması gerektiğini soruyordu, zira onlar için bir ötekiydi yaşam, bir sonrakisi için hoca olmak vardı, bir sonrakisi için bir tık yüksek bir konumda olmak vardı ve bununlu oturup kalkmışlığı olan biraz fazla bir maaş almak vardı, bir sonrakisi için askerlikten yırtmak vardı, bir sonrakisi için umut veya hüzün vardı. Kimisi henüz yeni bitirmişti lisansını, kimisi bir memur, 35’li yaşlarında, kimisi ülkenin çok uzak yerlerinden gelmişti, kimisi ancak gelmişti, kimisi elinden tutup çocuğuyla gelmişti. Bütün “bir ötekinin içinde” olanların takvimindeydik o sıralar, iki hafta kadar sürüyordu. Tezsizler bir tarafa, Tezlilerin formu bir başka tarafa, özel öğrencilerde vardı. Kalem istemek ötekiye varmadan önce şimdinin “var mı yok mu” ları gibiydi, hem, hemen getirilecekti bu kalemler. Bu dünyada sahibine getirilip en geç teslim edilmesi gereken nesne kalemdir, henüz bunun farkına varmamıştık, ben de varmamıştım o esnada, avare avare dolaşıyordum, yardımım oluyordu, henüz şimdi değil ötede olanlara. Böyle yerlerde silgi kullanılmıyor, kağıt yırtılıp tekrar yeni bir kağıda başlanıyor, biraz kod mod işlerini tekrar yazmak yorucu oluyor o kadar, kağıdı yırtıp tekrar yenisine başlamak kadar kolaydı, henüz bu değildi yaşam, ötekiydi. Bir zaman sonrada öteki olacak yaşam, bir ötekiyken hüznüm ve sevincim olacak, bütün bunları kalemle tutmak, zor iş, zihinle tutmak başka zor bir iş, varlık henüz yokluğu bulmadan vardı, öyle olması gerekiyordu, katlanmaya çalışmak lazımdı belki de, sessizce, işini bilerek…

Herkes neredeyse ip gibi dizilmiş bir öte zamanın hasletlerini taşıyordu zihninde, bu öyle olur sanki öte zaman hemen şu kapıdan çıkınca içinde rahatça nefes alınabilecek bir yer olurdu. Söz gelimi bütün “kamu dairelerinde” böyle hissederdim ben, o esnada onlarında böyle hissettiklerini düşünürdüm, sonuçta kapının kolunu tutmak ve aşağıya kaydırmak üzerelerdi. Ailenin yanında çekilen onca sıkıntı, dışarısıyla içerisi arasındaki uyumsuzluğa zihni bir kederde eşlik ediyor olsa gerekti, zira zihin ve akıl kendisini gerekiyordu, zihin öyle veya böyle bir şeye teslim etmek gerekiyordu, bütün bir yorucu haftaiçi faaliyetini, bir haftasonu faaliyetine çevirmek gerekiyordu. O esnada deniz keyfine varılacak bir yer olabilirdi, bir arkadaşla bir ağacın altında zihnimizdekileri paslaşabilirdik, gezmeyi adet haline getirebilirdi. Veya bunların hiçbirini yapmayıp hem kendinle konuşma hem de bir ötedekiyle gene kendisi üzerinden konuşma faaliyeti olarak kitap okumayı yalnız ve yalnızca adet edinebilirdik. Öteyi teslim olmaktı bütün bunlar. Sıkıntıya teslim olmak bir öteye teslim olmaktı, huşu ve sıkıntı içinde bir öte. Bunu en çok da kitaplar karşılardı.

Ders saatine yakın damlayan öğrenciler içinde böyleydi, henüz bu değildi yaşam, ötekiydi, profesör içinde öyleydi, bir zamandan bir zamana geçmek için burada bir zaman bulunmalıydı, bir zaman iyi öğrenciler yetiştirmiş olacaktı, bir zaman sonra ah hocamızın dediklerini önemseseydik diyenleri falan olacaktı, bu değildi ötekiydi yaşam. Bir insanı görüp, kız mı erkek mi olduğundan daha zor şeydi yaşam, derdinin ne olduğunu falan bilmiyordum, adını bilmek mühim değildi. Adsız hepsi, henüz bu değil, ötekiydi yaşamın adsızları. Bir word dökümanı gibi adsız, bir ekran alıntısı gibi adsız. Safii bir ekran alıntısıydı yaşam, ama henüz adsızdı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder