![]() |
Ümit Kıvanç/gecetreni "Davet" |
İnsan kendiliğinden olmak zorunda olduğu kadar, kendiliğinden olmayanlarladır da. Ernst Bloch vari olan bu cümle, hayata özgü bir cümle olduğu nispette hayattaki insanın düzenliliklerinde de yerleşikleşmiş bir cümledir, hayatın dışındakini de kapsamaya gücü yeter. Ama öncesinde ve sonrasında kendisini apaçık ilan etmeyen ama bir sarkacın arasında gizlenenen zihin dediğimiz gayriihtiyari alan söz konusudur. Buna tarih dediğimiz somut anlamlar yüklenir, söz gelimi herhangi birinin akrabası olmak demek! Herhangi bir mahalleden azarlanarak taşınmak, herhangi bir mahalleden su dökülerek uğurlanmak. Veya korktuğum, kötü olarak addettiğim bir insanın uzağı olmak. Hepsinin zihin dediğimiz bölgede bir tasnifi söz konusudur. Ama zihni açık eden, tarihsel bir mevcudiyetinden çok herhangi bir anda ne yaptığı, ne işe yaradığıdır. Yani etkilenme tarzları ve bu tarzlardan türeyen etkileyici koşulları devreye sokmaktır. Zihin hem katlanılması gereken bir faaliyet hem de meşgul olunması, her öğünde beslenilmesi gereken bir faaliyettir. Ve o faaliyet birçok alanın perspektifiyle raflara dizilmiştir. Bir hastane ortamı kadar çaresiz, bir mahpushane kadar ırak, bir futbol sahası kadar boşlukta, oysaki bir güneş kadar da yakındadır. Buna rağmen, herşey salt zihinle bitmez. Tarihle ve şimdiyle bitmediği gibi. Zihin kendisini bize teslim eder, ama zaten biz onda teslimizdir!
Zihni teslim etmek adına bir şeyler yapmak gerekir, ki herkesin belli bir prosedürü vardır, müzik veya spor. Ama bunlar hayatın büyük olayları, biraz daha ufak şeyler lazım. Söz gelimi aşk denilen oysa gerçekten sevgi olarak adlandırılması gereken karşılıklılık mesaisi. Bir canlı, hayvan. Gene bir canlı film veya kitap. Daha çok Ulus Baker’in TV’lerde olaylar, olayların oluş ve devam süreçleri yerine sadece bültenlerin gösterildiği bir mesele. Bir olay yaratmak, olayı anlatmaya çalışmak ve olayda zihinle, düşünceyle ve fikirlerle uğraşmak. O zaman zihni bir ideolojiden çok daha canlı şeylere kontrollü olarak teslim edebilirim, kendiliğimi. Hem bir araya gelen hem de bir araya gelmesi az çok mümkün olmayan kendiliğimi. İdeoloji falan dediğimiz şeyler zihni temsiliyetler ve zihni teslimiyetler değil midir? Zihni başkasındayken veya kendindeyken bulmak zor bir süreç, zihni her zaman olaylarda bulmak zorundayız, bir kitapta veya bir filmde. En çok da bir oyunun ve kurgunun içinde. O zaman zihin dediğimiz hattın ne yöne seyri konusunda bir iki fikrimiz olabilir…
bir film veya müzik, bir takım tutmak, bir şeyi sevmek zihni falan teslim etmek oldukça garip işler bunlar, en az hayat ve zaman kadar basit ama o kadarda karmaşık, birşeyin devamı hep başka birşeydir. Bundan sonrası vardır, hep birşeyler yapmak için, zihni yarına teslim etmek gerekiyor en çok da. Öncesinde arıduru bir geçmişi bilmek gerekir, buradaki karanlık yarına el koyabilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder